11 Şubat 2014 Salı

Nusret N Burger Nisantası

İdeal döneri arayan bir adamın ideal burgeri arıyor olması da tuhaf karşılanmaması gereken bir mesele. 2012 senesinde "Hamburger ile ilişkim hakkında" diye çiziktirdiğim yazıda dilimin döndüğünce anlatmaya çabalamıştım bunu. Amerikan kültürünün dürtüklediği yemeklere ve her türlü gıdaya protesto mantığı ile yaklaşan tiplerden değilim. Öte yandan Amerikalılar'ın kötü beslendiğini, koskoca bir halkın yeme alışkanlıkları yüzünden süratle obezleştiğini ve bunun sonunun felaket olduğunu sağır sultan kadar ben de biliyorum. Lakin bu memleket menşeli enfes burgerler ve onların etrafında yaratılan ekosistemin benim lezzet kriterlerime uyduğunu da açık ve net ifade etmek isterim. Kendi günlük hayatımda fast food mantığıyla servis edilen hamburgerlerden mümkün olduğunca uzak durmaya çalışırken, lezzeti farklı, özenli, ağır ağır yenebilecek türden burgerleri gördüm mü, bir masaya çöküp yemekten kendimi alamıyorum. İkisini ayırt etmenin çok da atla deve bir problem olmadığını söylemeliyim bu noktada. Fabrikasyon köfte kendini her haliyle belli eder çünkü. Yüz elli saattir kaynayan kızgın yağda kızartılmış patates de. Bunları görmek için "roket bilimcisi" olmaya gerek yok !(Amerikan kültüründen bahsederken klişe amerikan deyişlerini kullanmadan olmaz, diye düşündüm). Bu sebepten, sevgili dostlar beni şöyle kabul edin: Burger seven, abartmadan ayda bir iki defa bu enfes icadı mideye indirmekten çocukça bir zevk alan, azılı bir fast food düşmanıyım ben.

Nusret "sorunsalına" gelince... Bu işletme konusunda yazdıklarımı gayet iyi biliyorsunuz dostlarım. İstanbul'da en iyi et yenebilecek adres benim için burası. Mekanın yaratıcısı Nusret'in tavrı, görünüşü, yaşayışı, sabah yaptığı sağlıklı yaşam koşuları, celebrity'lerle arkadaşlıkları gibi faktörleri çok konuşur oldu insanlar. Nedendir bilinmez. Bunlar benim çok umrumda değil, yediğim harikulade etlere bakıyorum ve çok keyif alıyorum. Bu adamı takdir etmeden de edemiyorum. İlkokul mezunu bir kasabın bugün Galatasaray Spor Kulübü yöneticileri ile  aynı locadan maç seyredebiliyor olması, tıpkı Amerikan rüyası gibi bir Türk rüyasının varlığını kanıtlar nitelikte. Bu başarı öyküsüne hayran olmak dışında yapacak bir şey yok.

Nusret'in Etiler'deki karargahına defalarca gittim, o devasa etleri, yumuşacık lokumları, harika sucukları, füme etleri tükettim. Denenecek ne varsa denedim, tıka basa yedim. Her defasında büyük bir mutluluk tufanına kapıldım, bu yemekleri yiyebilecek bir yerde olduğuma şükrettim. Bu ziyafetlerin içinde tek bir eksik kalmıştı bu kadar zaman boyunca: Nusret Burger ! Yiyenler pek memnundu. Ağızlarının suyu akanlar vardı anlatırken bile. Henüz denemediğim için beni ayıplayanlar da. Tuhaf bir eksiklik duygusu çöreklenmişti yüreğime. Yeterince çok anlatılırsa, insan gerçekten yaşamında bu burgeri yememekten doğan bir boşluk olduğunu düşünebilir bana kalırsa. Ve tahmin edersiniz ki, insanların çenesi hiç durmuyordu. Gidip denemek dışında yapabileceğim bir şey yoktu. Mecburdum, olay kontrolüm dışındaydı artık.

Ve getirdiler önüme o devasa arkadaşı. Bir süre nefesimi tutup seyrettim onu. Fotoğrafını çektiğimde  hiç de mahçup davranmadı bana karşı; iyice gösterdi kendini. Bana anlatacağı öyküler olduğunu o zaman kavradım. Hayattaki en garip durum budur sevgili okurlar. Bir yemeğin size anlatacağı "şey"ler varsa, sizin için dinlemekten ziyade yapacak bir hareket yoktur. Ben de dinledim onu. Kalın bir köftesi vardı; öyle ki, koskoca bir et yiyor gibi hissettirirdi insana. Suluydu; ısırdığınızda içindeki yağ ağır ağır akardı. Orta pişmişti; kıymanın mükemmel dokusu hala sapasağlam duruyordu, ama aynı anda asla çiğ de değildi. Üzerine tatlımsı bir soğan koymuşlardı; sadık bir dost gibi tamamlıyordu soğan köfteyi, belli ki dostlukları eskiye dayanıyordu. Cheddar peyniri vardı altında; hafiften erimiş, köfteyi kucaklamıştı. Bütün bunların üzerine insana cennetin varlığını müjdeleyen dana füme girmişti bu grubun içine. Hepsi ayrı ayrı öyküler anlatsa da, uyumlu bir koro gibi söylüyorlardı şarkılarını. Bu satırların yazarı, yemin billah söyleyebilirdi ki, ağzının içinde böyle uyum içinde dans eden bir yemek daha olmamıştı o güne dek. Hafif susamlı yumuşak bir ekmek korumacı bir tavırla sarmalıyordu bu çokuluslu koroyu. Enfes bir deneyimdi bu. Evet, bir yemek değil, bir deneyimdi.

Yanında getirdikleri incecik ve baharatlı patates kızartmasını ev yapımı acılı hardalla öpüştürünce bir başka güzellik doğuyordu tabakta. Garsonlar geleneğe uygun olarak neşeli ve dost canlısıydı. Mekan -unutmadan- Nişantaşı Reasürans'ta konuşlanmıştı. Bir ikizinin Bebek'te olduğunu biliyorum, ama hiç gitmedim.

O gün burgerin hasını yedim ve çok mutlu ayrıldım sofradan. Tavsiye etmiyorum yemenizi. Apaçık suçluyorum sizi henüz denemediyseniz.

Harbiye Mahallesi Abdi İpekçi Caddesi No:57/A, Reasürans Pasajı, Nişantaşı0 212 231 24 70