31 Mayıs 2013 Cuma

Kısa...Kısa... / White Mill - Cihangir

Cihangir ahalisini tanıyan bilir, burada oturanların zamanla oluşmuş bir mahalle kültürü vardır. Mahalle bakkalı, kasabı, kitapçısı, barı, kahvesi diye kavramlar vardır bu coğrafyada. Kimi dışarıdan gelenler, bu mekanlarda oturup vakit geçiren kimselerin, kendilerini "başkalaştırdıklarını" söyleyip zaman zaman şikayet ederler. Bendeniz buna katılmamakla beraber, zaman zaman Cihangir kahvelerinde oturan bazı yerel halkın, sizi önce bir süzüp, sonra işlerine baktıklarını tespit etmişimdir. Bunda yanlış bir şey yoktur bana kalırsa. White Mill de senelerdir gittiğim, sohbet-muhabbet, yeme içme için son derece sevimli bulduğum bir Cihangir mekanı. İç mekan aslında hayli dar. Esas mesele bahçede cereyan ediyor. Amma ve lakin, şu aralar, yukarından birileri kendileri ile biraz uğraştığı için bahçeyi açıp servis verme konusunda sıkıntıları var. Bunu çözmeye çalıştıklarını belittiler en son gittiğimde. Umarım çözerler. Yemekler ise, bildiğiniz bistro tarzı ortaya karışık bir menüden oluşuyor. hamburger, wrap, noodle, her türlü salata, şnitzel, atıştırmalıklar, zeytinyağlılar mevcut. Yaz günleri buranın bahçesinde bir rose eşliğinde az pişmiş bir biftek yiyerek dostlarla sohbet etmek paha biçilmez bir zevk. Ruhsat sorunlarını çözmeleri dileğiyle...










Susam Sokak No:13 Cihangir Beyoğlu 34433 İstanbul

30 Mayıs 2013 Perşembe

Kısa... Kısa... / Özgür Şef - Kalamış & Ataşehir

Televizyon şahsiyeti Özgür Şef'i tanıdığımı söyleyemem. Bugüne kadar programlarını hiç seyretmedim, tarzından tamamen bihaberim. Fakat böyle bir şefin olduğunu, şovlarının beğenildiğini ve burada elde ettiği popüleriteden yararlanarak bir lokanta açtığını, sonra da bir ikincisini hizmete sunduğunu biliyorum. En azından konuyla ilgili fikrim veya yorumum bu şekilde. Özgür Şef'in hem Ataşehir, hem de Kalamış'taki lokantalarına birkaç kez gittim ve pek çok yemeği tatma fırsatım oldu. Buna karşın, ne yazık ki, uzun bir yazının konusu yapabileceğim bir malzeme bulamadım burada. O yüzden, kısaca düşüncelerimi paylaşmak istiyorum. Yemeklerden elimden geldiğince tatmaya çalıştım. Dana pirzolası, lokum, Dallas Steak, T-bone, antrikot, sucuk... Açık konuşmam gerekirse, hiçbirinin lezzeti bana istediğim tatmin duygusunu vermedi. Hepsi, -ne yazık ki o ismi burada yine anmam gerekiyor- Nusret'in kötü bir kopyası gibiydi. Hele en son Kalamış'ta yediğim T-bone, malesef hayatımda yediğim en kötü T-bone steak idi. Diğer etler ise hep "Eh idare eder", "Fena değil", kategorisindeydi. Her iki mekanda da garsonların inanılmaz güleryüzlü, neşeli, yardımcı, süratli, pozitif olduğunu belirtmeden edemeyeceğim. Servis gerçekten 10 numara. Ataşehir'deki lokanta, bölgede büyük bir açığı kapadığı için dolup taşıyor. Kalamış'taki işletme ise, çocukluğumun geçtiği sokaklara ve efsanevi Todori'ye çok yakın olduğu için benim için eşssiz bir lokasyonda diyebilirim. Bahçesi ve çevresi çok güzel. Kısaca, süper servis, güzel dekorasyon, idare eder yemeklerden oluşan bir kombinasyon size uygunsa, gidip alece yiyebilirsiniz. Yok beklentileri yüksek bir insansanız tavsiye etmem...

Ataşehir Şubesi
Adres: Özgür Şef Steak House
Barbaros Mh. Karanfil Sk.
Kent Plus No:6T/1 3352 Ada
Ataşehir / İstanbul
Telefon: 0216 688 4343
E-mail: ozgur@ozgursef.com


Kalamış Şubesi
Adres: Özgür Şef Steak House-Kalamış
Kalamış Fener Caddesi İskele Sokak No : 2
Kadıköy / İSTANBUL
Telefon: 0216 449 66 00
E-mail: ozgur@ozgursef.com




27 Mayıs 2013 Pazartesi

Hükümdar Sofrası


Sevmiyorum. Doymak ve hayatta kalmak için yiyen, her lokmasının hesabını yapan, her yediğini yakmak için soluğu hemen sporda alan, boğazından geçen her lezzetli yemek için suçluluk duyan, sürekli sağlıklı yaşam kitapları okuyan, et yemekten korkan, her çıkan yeni diyetin peşinden koşan, rakıyı anlamayan, iki gün üstüste içemeyen, içtiği zaman "fazla kaçırdık" diye tutturup yavaş yavaş önündeki içkiyi mundar eden, kebaptan keyif alamayan, mangaldan korkan, sağlıklı yemekle lezzetli yemeği birbirine karıştıran, yemeğine tuz yerine limon koyan insanları sevmiyorum. Hayatın sessiz sakin oturup robensonvari bir bönlükle manzara seyretmek olduğu zanneden, "keyif"le uyuşukluğu birbirine karıştıran şahıslarla anlaşamıyorum. Mangal yaptığında tavuk yiyen, meyhaneye gittiğinde beyaz şarap içen, dışarda yemeğe gidip masayı zeytinyağlılarla donatan kişilerle aynı bakamıyorum dünyaya. Bourdain'in dediği gibi, "Tavuğun yemek olmadığı"na inanan bir insanım ben, GDO'nun duacısı bir kimseyim bizleri tavuktan bir nebze uzaklaştırdığı için. Meyhaneye gittiğimde Kulüp rakısı içerim. Mangal yaptığımda sucuk ve pirzola olmazsa bir yanım eksik kalır. Karatay ve mağara adamı diyetlerini Hitler'in "Mein Kampf"ı kadar anlamlı ve doğru buluyorum. Hayata pozitif ve hep olumlu bakalım, inançlı olalım, sevdiklerimizle güzel ilişkiler kuralım gibi konulara katılmakla birlikte, bol kanlı ve kalın bir dana pirzolasını yediğimde, her türlü huzurlu yaşantıyı unutup, eşi benzeri olmayan keyiflere dalan bir kimseyim ben. O an yanımda kimse olmasa da olur, iyi ilişkiler kurmasam da yaşarım. Daha doğrusu tek iyi ilişkim o kanlı pirzolayla o an benim. İşte salt bu sebeple, büyük bir keyifle yemeklerini mideye indirdiğim Hükümdar Sofrası Mangalbaşı'nın tanıtım fotoğrafı olarak yukarıdaki çiğ et görüntüsü koydum. Zira bu çiğ et görüntüsü bile benim ağzımın sularını akıtıyor. Anlayın bunu istedim...

Lafı uzatmayalım. Ataşehir'e yolunuz düşerse ve eğer canınız dolu dolu et yemek istiyorsa ve eğer eti kendiniz pişirmek size zevk veren bir durumsa ve tabii ki, yanında güzel mezeler yemek ve buz gibi rakı hüpletmek de ajandanızda varsa, size bir sır vereyim.: "Hükümdar Sofrası" adlı lokanta tam olarak sizin gitmeniz gereken bir yer.

Batı Ataşehir bölgesinde, Palladium AVM'sini bulduğunuz anda Hükümdar Sofrası'nı da bulmuşsunuz demektir. Batı Ataşehir'den geliyorsanız, Palladium'un önündeki göbekten sağa sapın, birazcık ilerleyin, sağ kolda mekanın girişini göreceksiniz.

Bendeniz her masada mini ocakbaşılar olan mekanların yabancısıydım buraya gelene dek. Bunu da belirtmem gerekiyor. Lakin nice zamandır istediğim bir şeydi böyle bir lokantada bulunmak. Arkadaşlardan, eş dosttan ve basında takip ettiklerimden bildiğim kadarıyla kentimizde bu tarz işletmeler hızla artmaktaymış ve seveni de hayli bolmuş. Ben de bu anlamda ilk deneyimimi Hükümdar Sofrası'da yaşadım.

Ne deneyim ama !

Mekan hayli büyük. Ama rezervasyon yaptırın bence. Hafta arası gitmemize rağmen doluydu. Ben havanın nispeteden serin olduğu bir dönemde gittim, ama şimdi bahçesinde oturmak güzel bir fikir olacaktır. Bunu yaşamak için de ayrıca bir defa daha gideceğim buraya.

Servis gayet iyi, güzleryüzlü, süratli; garsonlar bilgili ve yönlendirici. Bunu seviyorum. Ne yiyeceğinizi düşündüğünüz zaman sizi doğru yönlendiren ve ellerindeki her şeyi satmaya çalışmayan garsonların her daim başımın üzerinde yeri var.

Mekanın adında aile mangalbaşı gibi bir tanımlama var, ama böyle düşünmeyin, biz erkek grubu olarak gittik ve çok rahat oturduk. Mini ocakbaşı modelinin yapısı gereği, masalar arasında ciddi açıklık ve hareket alanı var. Kimse birbirini rahatsız etmiyor.

Yemeklere gelince. Nacizane önerim, ete abanmadan önce masaya gelecek mezelerin sayısını sınırlı tutun, çok ekmek yemeyin, kendinizi erken bir vakittte, gereksiz yere doyurmayın. Çünkü yemek uzun ve dolu olacak !



 

Bizim yaptığımız gibi ölçülü olun mekana gittiğiniz zaman. Biraz acılı ezme, hafif muhammara, azıcık haydari, kararında patlıcan salatası, havuç salatası, çoban salata, beyaz peynir söyleyin, ekmeklerinizi mangalda kızartmaya başlarken, rakı ve şalgam suyu ile sohbetin ilk adımlarını atın. Tüm mezelerden çatal ucu ile alırken (tırtıklarken), kızarmış ekmeğinizi salatanın suyuna şamandıra yapın. O arada gelen, domates, biber ve soğanı mangala verip güzel güzel pişmeye bırakın. Ama sakın sohbete dalıp onları arada çevirmeyi ihmal etmeyin. Etler geldiği zaman domates, biber, soğanın ne kadar önemli olduğunu anlayacaksınız çünkü. Haydari ve acılı ezme keyifli ve güzel mezeler, bunu unutmayın. Patlıcan salatası standart, beyaz peynir özenle seçilmiş, domatesler bostandan. Rakınızı, mangaldan uzak tutmanızı öneririm. Buzlar hemen eriyor, rakı ısınıveriyor. Şaşırıp kalıyor insan. Ve bütün bunlar olurken ete geliyor aniden sıra...Biz burada terbiyeli şiş, beyti, pirzola, kaburga, biftek yedik. Bu saydıklarımdan bazılarını ikişer defa sipariş ettiğimizi utanarak eklemem gerekiyor. Durmadan dinlenmeden, inanılmaz bir sohbet eşliğinde patlayana kadar yedik.

Ve bu çok güzeldi...




Ve sevgili dostlar, denecek bir şey var mı bu fotoğrafları gördüğünüzde? Hem uzun uzun yazmayacağım bu sefer. Keyfine varın bu mekanın. Güzel güzel pişirin etleri. Çok kavurmayın ama. Ayrıca sohbete dalıp unutmayın onları mangalda. Benim favorim her zamanki gibi kaburga oldu. Bunu söylemeden edemeyeceğim. Ayrıca beyti, beklemediğim kadar güzeldi. Öte yandan terbiyeli şiş damakta dans eden bir yumuşaklığa sahipti. Her lokmada daha büyük bir keyif alıp gözlerimi kapadım bunları mideye indirirken. Çok yemek, insanın karının şismesi, masadan kalkarken zorlanmak ayıp şeyler değil bence. Bunların hepsini yaşadım Hükümdar Sofrası'nda. Ve inanın bana, daha çok yenebilecek et cinsi varken, belirli bir noktada doyduğumuza kanaat getirip kalktık.

İşte bu yüzden ve açık kısmını da görebilmek için buraya bir kez daha gelecek, belki ilk defasında tadamadıklarımı tatma şansına sahip olacağım. Beki bunları da sizinle bu blogun sayfalarında yine paylaşabilirim.


Hükümdar Sofrası'nda en önemli olaylardan biri, insana lezzetli yemek yeme fırsatı tanımasının yanı sıra, aynı zamanda o yemeği büyük bir keyifle pişirme imkanı da vermesi.

Ayrıca Bakırköy'de bir şubesi olduğunu da öğrendiğimi eklemek isterim. Bizi bu lokantayla tanıştıran İsmail Çelik'e teşekkürü borç biliyorum. O olmasaydı bu keyifli yemeği yiyemeyecektik.

Sözün özü, bu deneyimi yaşamak istiyorsanız, aşağıdaki iletişim bilgilerine bakmanız yeterli. Afiyet olsun sevgili dostlar...

Adres
:
Barbaros Mah. Sütçüyolu Cad. No: 61/A


Ataşehir / İSTANBUL



Telefon
:
(0216) 472 22 22



E-posta
:


22 Mayıs 2013 Çarşamba

Kısa Kısa... / Bosphorus Brewing Company - Gayrettepe

Uzun zamandır merak ettiğim bu mekana uğradım geçen gün nihayet. İnsan kapısından girince, Yıldız Posta Caddesi'nin üzerinde, Gayrettepe'nin göbeğinde, dışarıdan kolay kolay fark edilemeyecek, farklı bir lokanta ile karşı karşıya olduğunu anlıyor hemen. Aslında zamanında Taps'in gerçekleştirdiği önemli devrimin bir uzantısı yaşanıyor burada. Mekanın göbeğindeki barın ardında iki devasa tank göze çarpıyor hemen. Burada çeşit çeşit bira üretildiğini hemen anlıyorsunuz. Lafı fazla uzatmadan söyleyeyim; İçmedik, İstanbul Pale Ale, Beer 81, Haliç Gold, Karbon Stout, B4 , Yabangee ismini verdikleri biralar mevcut. Hepsini kendileri yapıyorlar. Hepsi pastorize olmamış enfes biralar bence. Kıvamları ve ağızda kalan tadları müthiş. Ve tabii, buna uygun da bir menüleri mevcut. Arzunuza göre, ortaya karışık bar tabakları da söyleyebilirsiniz, kendinize şnitzel, sosis, biftek, çeşit çeşit salatalar ve sandviçler de sipariş edebilirsiniz.  Öğlen ve akşam yemekleri için de uygun bana kalırsa. Farklı yemekler ve biralar tatmak isterseniz hemen gidin derim. Biraz pahalı, benden söylemesi. Çıtır tavukları enfes bu arada.







Bosphorus Brewing Company
Esentepe Mah., Yıldız Posta Cd., Emekli Subay Evleri 
No:I/IA, Gayrettepe,  İstanbul
0212 274 87 13

20 Mayıs 2013 Pazartesi

Kaşıbeyaz Et Restoranı


Seksenli yıllarda yazlarımızı geçirdiğimiz şirin bir yazlık evimiz vardı Silivri'de. Hala hatıraları zaman zaman aklımda cirit atar bu evin. Yılmaz Güney'in "Arkadaş" filminden fırlamış gibiydi. Komşuluk ilişkileri gayet sağlam, günün çoğunu sahilde yatarak, ya da masa tenisi ve basket oynayarak geçirdiğimiz, doksan haneli, kutu gibi evleri, küçücük bahçeleri olan bir siteydi burası. Her yaz, sevgili Kalamış'ın göbeğinden, bugün büyük keyifle gittiğim Todori'nin yan sokağındaki evimizden kalkar, tıngır mıngır buraya giderdik. Çocukluk anılarımın dehlizlerinde dolaştığımda, bügün bile, yazlık evimize ulaşmayı ne kadar büyük bir sabırsızlıkla beklediğimi çok net anımsıyorum. Bir de o upuzun yolu... Yol hiç bitmeyecek gibi gelirdi bana. O senelerde "TEM" henüz yokken, tek yolumuz "E-5"ti doğal olarak. E-5'i çekilir kılan yegane şey ise, babamın her yolculuğumuzda durmayı asla ihmal etmediği lokantalardı. Bugün yemeyi içmeyi bu denli seviyorsam, bunun müsebbibi babam ve bizi götürdüğü bu lokantalardır büyük olasılıkla.

Önceleri Kosova'ya giderdik. Kafamda damak çatlatan lezzetiyle o muhteşem tandır ve sonrasında servis edilen enfes yaprak döner görüntüleri canlanıyor bunu söyleyince. Ve buz gibi ayran. Öte yandan Kosova'nın anavatanımız Fenerbahçe'ye (Botter'in evi) açılması ve Borsa Lokantası olana kadar uzun bir süre hizmet vermesi, Silivri'ye yaptığımız yolculuklarda ayağımızın buradan biraz kesilmesine de sebep olmuştur. Ne de olsa ayağımızın dibindeydi artık. Soluğu Florya'da alıp Beyti'ye gittiğimizi de anımsıyorum. Bence hala İstanbul'un en iyi et lokantası olan Beyti, en uğrak yerimiz sayılmazdı ama. Burada doğal olarak, Beyti yer, yemek öncesi sunulan tadımlık sucukla kendimizden geçerdik.

Seksenli senelerin ikinci yarısında yaptığımız yolculuklara damgasını vuran lokanta ise, Kaşıbeyaz'dı aslında. Buraya defalarca gittiğimizi, her seferinde büyük bir mutlulukla ayrıldığımızı hatırlıyorum. 1974'te Aksaray'da açılmış, sonradan, 1987'de Florya'ya gelmiş olan Kaşıbeyaz, uzun zamandır yazmak istediğim, fakat nedense elimin bir türlü gitmediği bir lokantadır. Bugüne kısmetmiş...

Belki yirmi yıl sonra yeniden ziyaretine gittiğim bu harika lokantayı bulmakta güçlük çektiğimi belirtmeden edemeyeceğim. Benim geldiğim dönemlerde çevresi bomboşken, şimdi girişi kaçırmamak için dikkat etmek gerekiyor, zira her yanı binalarla dolmuş. Ama bulması kolay. Nereden gelirseniz gelin, Florya oklarını takip edin derim. Havaalanına paralel uzanan Yeşiköy Caddesi üzerinde Kaşıbeyaz'ın tabelasını göreceksiniz. Park yeri sorunu yok, büyük bir kalabalığı ağırlayacak kadar geniş bir alanda arabanızı park edebilirsiniz.

Kaşıbeyaz'ı anlatırken karışık duygular içinde olduğumu belirtmem gerekiyor sevgili dostlar. Bir lokantayı yazarken, özellikle bundan önceki yazdıklarımı okuduysanız bilirsiniz, sadece yemekleri değil, servisi, fiyatları, dekorasyonu, ya da bende bıraktığı izlenimleri de anlatmaya çabalarım. Mekanları bir bütün olarak ele alır, bendeki kişisel öyküleri ile vermeye çalışırım. Dolaysıyla zaman zaman, yemeklerini çok beğendiğim bazı mekanlar için farklı yorumlarım olabilir. Sanırım Kaşıbeyaz da böyle bir yazının konusu olacak.

Yemekler gerçekten usta işi dostlar. Hangisinden başlasam bilemiyorum. Kaşıbeyaz'a giderseniz, mutlaka haşlama içli köfteden sipariş edin. Ağızda adeta dans edip damakta infilak eden bu lezzet, lokantanın öne çıkan eserlerinden biri bence. Her bir kıymanın tadını alıyorsunuz yerken. İçinde Antep fıstığı, ceviz ve bir miktar da kırmızı biber var. Kabuğu incecik ve insana harika bir deneyim yaşatıyor.


İçli köftenin yanında nefis fındık lahmacundan iştah açıcı olarak söylemenizi hararetle tavsiye ederim. Tam kararında bir lahmacun bu, kesinlikle kuru da değil, vıcık vıcık da. Bir de gavurdağı salatasını ihtmal etmeyin derim. Bol keseden yerleştirilmiş büyük büyük cevizleriyle, tam suyuna şamandıra yapmalık bir karışım geliyor önünüze. Ağzınıza layık.




Ana yemeklere gelince... İşte burada durup biraz soluklanmak lazım, diye düşünüyorum. Kaşıbeyaz'da bugüne dek pek çok et yemeği indirdim mideye. Bunların arasında Adana, kuzu şiş gibi standart lezzetler mevcuttu. Hepsini yazabilir, çoğunu da sizlere tavsiye edebilirim. Amma ve lakin bir tane yemek var ki, "ölmeden önce mideye indirilmesi gerekenler" listesine tepelerden giriş yaptı ve orada kalacağa benzer. Bu yüzden size bu şaheseri anlatacağım Kaşıbeyaz'daki ana yemekler söz konusu olduğu zaman.

Sevgili dostlar, eğer yolunuz Kaşıbeyaz'a düşerse, mutlaka ve mutlaka "Etten Alinazik" yemeyi ihmal etmeyin. Bu satırları yazarken imgelemimde canlanan yemeğin görüntüsünden ötürü resmen yutkunduğumu ve midemde beklenmedik bir hareketlenme olduğu söylemem gerekiyor. Açık ve net: Ağzımın suları akıyor sadece ondan bahsederken bile. Üzerine kuşbaşı et, altına patlıcan, sarmısak, yoğurt koydukları bu canavar, herkesin hayatında bir defa yemesi gereken bir "deneyim". Bana güvenin ve sipariş edin. O kadar lezzetli ki, insan hayata farklı bakıyor yediği zaman. Öte yandan, yemekten hafif kalkmıyorsunuz yedikten sonra. Biraz mideniz yanabilir. Hafif insanı zorlayan keskin bir tadı var. Ama unutmayın, lezzetli yemek, midevi yemek değildir. Lezzetli yemek, sofradan hafif kalktığınız yemek değildir. Lezzetli yemek, sağlıklı yemek değildir. Kafanızdan bu denklemleri atın, etten Alinazik yaptırın ve bir Talcid ya da Gaviscon tableti alarak yolunuza devam edin.



Tüm bunların üzerine enfes bir künefe de yaptırmadıysanız Kaşıbeyaz macerasını hakkını vererek yaşamamışsınız demektir. İstanbul'da en iyi künefe yapan lokantalardan birisi ile karşı karşıya olduğunuzu unutmayın ve şöyle kaymaklısından bir tane sipariş edin. Pişman olmayacaksınız.

Gelelim son sözlere. Yemeklerini göklere çıkardığımız Kaşıbeyaz'ın servis kalitesi de gayet üst düzeyde. Tüm kalabalıklığına rağmen bir dediğinizi iki etmiyor arı gibi çalışan garsonlar. Buna tam not. Çocuğu olanlar için  tam teşekküllü oyun odası mevcut; bu da güzel.

Dekorasyona gelince. Gerçekten içler acısı diyebilirim. Yazın hadi neyse, geniş ve açık bahçesinde oturup ağaçların altında yemeğinizi yiyebiliyorsunuz. Ama kışın kapalı günlerinde, iç salonda duvarlardan, halılara kadar ruhunuzu istila eden Arabesk zevksizlikle savaşmak zorunda kalıyorsunuz. Yemekleri bu kadar güzel bir yerin bu kadar eklektik ve zevk yoksunu döşenmesini sadece eleştirmiyorum, protesto da ediyorum. Bu açıdan Kaşıbeyaz sıfır puan almaya mahkum. Boğaz'daki yerlerine gitmedim, ama onun da dışardan ürkütücü göründüğünü söyleyebilirim.

Dostlar gitmediyseniz mutlaka gidin. Yemediyseniz yediklerimi yeyin. Kaşıbeyaz kesinlikle İstanbul'un önemli değerlerinden biri.

www.kasibeyaz.com.tr
Şenlikköy, çatal sokak no:19
Florya / İstanbulAdres

Telefon: 444 10 40
Faks: 0 212 468 17 27