16 Temmuz 2011 Cumartesi

Güzelyer - Rumeli Kavağı

Güzelyer, adından da gayet net anlaşılacağı üzere, ziyaretçilerine az bulunur cinsten bir manzara sunmasıyla meşhur bir mekandır. Sayıları pek de azımsanamayacak müdavimlerine soracak olursanız, cumartesi - pazar sabahları kahvaltı mekanı, gece vakti ise sıkı bir balıkçı olarak hizmet veren güzide bir lokantadır. Bendeniz ayda yılda bir, çok nadiren giderim buraya. Zira ciddi şekilde uzaktır, benim karşı yakada ve ağırlıklı olarak Taksim'de cereyan eden hayatıma göre sapadır, içip dönmesi bir hayli zordur buradan. Mazallah bir de "uygulama"ya denk gelirse ehliyeti kaptırıverir insan. Bazen kalabalık bir grupla minibüs kiralayarak (bizim AYILAR gibi mesela), çok nadiren de aile ile (arabayı kullanacak başka birisi var ise) Güzelyer'e gider, o muhteşem manzaraya karşı kuruluveririm.

Nasıl mı gidilir? Sahil yolundan keyifli bir yolculukla Sarıyer'i buldunuz mu, Güzelyer'e de yakınsınız demektir. Daracık yollardan Kavağa doğru ağır ağır sürün arabanızı. Biraz ileride Telli Baba'yı gördüğünüz anda da frene basın, çünkü Güzelyer'i buldunuz demektir. Başka bir yöntem ise şöyledir: Hemen oracıkta "Müessesemiz Alkolsüzdür" cinsinden kocaman bir yazıyı gözünüze sokan bir balıkçı vardır, onu görüp küfürü bastığınız anda Güzelyer'i bulduğunuz anlamına gelmektedir, zira sözünü açtığım lokanta (ismini bile anmaya hacet yok burada), Güzelyer'in hemen kapı komşusudur.

Mekanın içine adım attığınızda, Boğaz'ın Karadeniz ucuna doğru heybetli bir şekilde kurulmuş muazzam bir terasta bulursunuz kendinizi. Benden söylemesi buraya mutlaka gündüz vakti gidin. Gece gidecekseniz de, en azından bir yarım saat kadar keyfine varmak için, hava henüz kararmadan gidin. Oturun, bol buzlu bir rakı söyleyin garsona, biraz beyaz peynir, azıcık kavun ve söğüş domates ısmarlayın. Kimseyle konuşmayın bir on dakika kadar. Mazaraya, manzaranın içinde kayıp giden teknelere, takalara, tankerlere bakın. Karşı kıyıyı (Allaha şükür) elinde tutan askeriyenin arazisini kaplayan huzur verici yeşilliğine dalıverin bir beş dakika boyunca. Rakınızı usul usul yudumlayın. Çatal ucuyla peynirinizden kemirin; ara ara da gözlerinizi kapayıp "hala güzel şeyler var hayatta!" deyin kendi kendinize, "Hala insana keyif veren yerlere gidebiliyoruz bu memlekette!"

Güzelyer, yemeklerini öve öve göklere çıkaracağım bir mekandan ziyade, manzarasına dalıp tuhaf bir terapinin kucağına kendimi bırakıverdiğim bir lokanta aslında. İnsanın ağzı açık kalıyor, kendinden geçiyor, adeta büyüleniyor. Kafası bozulanın sinirine, işe güce boğulmuş "iş insan"larının streslerine birebir burası. Bırakın ilacı milacı, atlayın arabaya, burada alın soluğu.

Açıkçası, ancak bunlardan sonra yemeğe geliyor sıra. Usüldendir diye yemek de konuşalım sevgili okurlar. Güzelyer'e gidişlerimde yediklerim hep aynıdır: Patlıcan salatası, haydari, acılı ezme, levrek marin, beyaz peynir, kavun, kalamar tava, paçanga böreği ve ana yemek olarak levrek ızgara. Bu yemekler içinde büyük bir şampiyon var mı, diye soracak olursanız, cevabım olumsuz çıkacaktır ne yazık ki. Hepsi güzel, hepsi göze batmayan, ama hiçbir damağa bayram ettirmeyen yemekler bunlar. Eminim ki, benim gidişlerimde tadına bakmadığım bazı özel yemekleri vardır mekanın, fakat bunların yeme fırsatını hiç yakalamadım açıkçası.

Servis hızlı ve güleryüzlüdür mekanda, halden anlayan, deneyimli garsonlar hizmet eder. Güzelyer yaklaşık 20 yıllık tecrübeli bir müessesedir. Her gidişimde hayret ettiğim, inanılmaz bir rüzgar eser akşamları. İnsan mutlaka şal istemek zorunda kalır garsondan. En son gidişimizde, on tane erkek, hepimizi şallara sarılmış, adeta bir kızılderili kabilesi gibi göründüğümüzü fark etmiştik. Üşütmemek için mutlaka sıkı giyinin derim. (Yaz günü olsa bile)

Bunlar dışında çok sözüm olmayacak sevgili okurlar. Güzelyer gitmekten keyif aldığım, fakat yukarıda da belirttiğim gibi, zaman zaman manzarası yemeklerinin önüne geçen bir lokantadır.

Tavsiyem mutlaka gidilmesi yönündedir.


Tel:           
0 (212) 242 22 19/20   
Faks:         
0 (212) 242 22 21
Adres:        Tellibaba Üstü,Rumelikavağı Yolu No:19 Sarıyer / İSTANBUL

1 Temmuz 2011 Cuma

Kalpazankaya - Burgazada

Kalpazankaya'yı bugüne dek üç kez ziyaret ettim. Her defasında ulaşım şeklim ve gidiş amacım aynıydı: Bir arkadaşımın yelkenlisi ile Kalamış Marina'dan açılarak, ya bir maçtan önce güzel bir yemek yiyerek kafayı bulmak için, ya da Fenerbahçe'nin şampiyonluk kutlamasını yapmak amacıyla.
En son gidişim, en uzun gün olan 21 Haziran 2011'de gerçekleşti. Bu defa amaç Fenerbahçe'nin beş profesyonel spor dalında elde ettiği şampiyonlukları bu güzel manzara ve nefis yemekler eşliğinde bir güzel kutlamaktı. "Beşibiryerde" adını verdiğimiz yolculuğumuz saat 17.30'da kaptanımız Cem Karataş'ın teknesiyle Kalamış Marina'dan açılmamızla başladı. Soğuk biralar eşliğinde yaklaşık 1,5 saatlik yolculuktan sonra Burgazada'nın arkasındaki koya demirledik. Yolculuğumuz sakin ve güzel geçti diyebilirim. Her defasında olduğu gibi yine Fenerbahçe ile Pendik arasındaki sahil şeridinin inanılmaz betonlaşması beni hayrete düşürdü. Denizin gri-mavisi, yaklaşan Prenses Adaları'nın dost silüeti ve sıcak yaz günü yüzüme çarparak beni serinleten rüzgar biraz olsun avunmamı ve bu karamasarlıktan uzaklaşmamı sağladı.
Demirledikten sonra, her zaman olduğu gibi, mekan için çalışan ve transferleri sağlayan  ufak bir motor bizi aldı ve sahile ulaştırdı. Kısa bir tırmanışın ardından kendimizi Kalpazankaya'da bulduk, masalarımıza kurulduk ve o güzelim manzarayı seyredaldık. Kalpazankaya hakkında düşüncelerimi özetlemem gerekirse:
  1. Burası eskiden az sayında insanın bildiği ve rahat yer bulunan, nispeten sakin oturulan bir yerken, artık hafta içi akşamları bile hınçahınç dolu olan, mutlaka gitmeden önce rezervasyon yaptırmanız gereken, geç kalırsanız olumsuz yanıt alabileceğiniz bir yer haline geldi. Bu sebepten, ne zaman giderseniz gidin, muhakkak önceden arayın.
  2. Ulaşım için söylenecek çok fazla bir şey yok. Ben her defasında tekne ile gidip koya demirledim ve mekanın motoru tarafından sahile çıkarıldım ama buraya gelmenin bir yolu daha var tahmin edebileceğiniz gibi: Ada'ya toplu taşımacılık imkanlarını kullanarak gelebilir, bir faytona atlayıp Kalpazankaya'ya gelebilisiniz. Pek çok müşteri böyle yapıyor. İstisnai durum sadece hafta sonları yaşanıyor, mekanın önünde demir atacak yer bulunamıyor.
  3. Yemeklere geçmeden önce mekanın büyüsünden kısaca bahsemekte yarar var. Burası güneşin batışını bir kadeh rakı eşliğinde izlemek için İstanbul'daki en ideal balıkçılardan birisi diyebilirim. Güneş, lokantanın önündeki devasa ağaçların arasından kızılımsı bir renkle ağır ağır batıyor. Bunu buz gibi bir rakıyla birlikte izlemek büyük keyif. Yer ayırtırken, mutlaka kenar masalardan rezerve ettirmeye bakın derim.
  4. Kalpazankaya'da servis her daim güleryüzlü ve hızlı. Garsonların sürati ve sevimliliği her gelişimde dikkatimi çekti. Söylemeden edemeyeceğim, zira pek çok mekanda servis konusunda ciddi sıkıntılarla karşılaşıyoruz hala.
  5. Burayı balıkçı kategorisinde değerlendiriyor olsam da, rahatlıkla meyhane muamelesi de yapabilirim diye düşünüyorum. Bunun başlıca sebebi, ana yemek yemeden, soğuk mezeler ve ara sıcaklarla idare ederek yemeği geçirebileceğimiz bir menüye sahip olması. Yine de, bu en temel değerlendimeyi yaparken, Marmara'nın ortasında bir adada balık yiyerek güneşin batışını seyrettiğim bu lokantayı "balıkçı" kabul etmesem olmazdı diye düşündüm.
  6. Peki neler yedik? Hemen her gidişimizde aynı mezeleri yediğimizi söyleyebilirim. Tadı enfes bir patlıcan salatası ile başladık. Harikaydı! Benim damak tarzıma bu denli uygun bir patlıcan salatasını nadiren yediğimi vurgulamam gerekiyor sevgili okurlar. Közün tadı hala damağımda diyebilirim. Ardından haydari, fava, soslu levrek, içi tulum peyniri ile doldurulmuş kırmızı biber ile devam ettik. Hepsi kararında, hepsi güzeldi. Bunların içinde, favanın üzerine doğranmış soğan ile gelmesi değişik bir uygulama idi.
  7. Ara sıcaklarda kalamar, tereyağında karides, kroket gibi alternatiflerle devam ettik. Karides'in enfes olduğunu belirtirken, özellikle suyuna "şamandıra yaparak" yarım ekmek bitirdiğimi de belirtmeme izin verin lütfen. Muazzam bir lezzetti.
  8. Ara sıcakların ardından sıra balık sipariş etmeye geldi doğal olarak. Bendeniz balık konusunda seçici olan bir zat olarak bilirim. Normal şartlarda lüfer familyası, kalkan, palamut gibi balıkları sevdiğini her fısatta vurgulayan, diğer balıklara da çok yüz vermeyen birisiyim. Burada, arkadaşların da ısrarına uyarak levrek yedim. Bu noktada, "bir gün bir balık yedim ve bütün hayatım değişti" tarzıdan bir cümle kurabilirim neredeyse. Aman Allahım! O ne lezzetli bir balıktı. Üç duble rakı içmiş ve midemi mezelerle doldurmuş olmama karşın çılgın bir iştahla yedim o levreği. Nasıl yapmışlar diye sorarsanız, içleri kararında pişmiş beyaz et, dışları hafif kızarmış bir kıvamdaydı. Nefisti vesselam.
  9. Finali şokola sufle ve meyve ile yaptıktan sonra hesabı ödedik. Buraya gelen bir kişinin en az 80 TL gibi bir masrafı gözden çıkarması lazım diyebilirim. Ama değiyor doğrusu.
Dönüşümüz de gelişimiz gibi güzel güzel içerek, İstanbul'un ışıltılı silüetini seyrederek ve şarkılar söyleyerek geçti. Kaptanımız Cem Karataş'a bir kez daha teşekkür ederken, Kalpazankaya'yı ziyaret etmek isteyen dostlarıma tavsiyem: Sakın tereddüt etmeyin, mümkünse tekneyle gidin, mutlaka rezervasyon yapın ve güneşin batışını kaçırmayın olur.

Bu harika deneyim için herkese teşekkürler!

Kalpazankaya Mevkii
Burgazada İstanbul
Tel : 0 216 381 15 04